26 Ekim 2015 Pazartesi

Gezi Stajı 

Gezi stajı kapsamında incelemek için kendime 5 alan belirledim. Bunları seçerken aslında günlük hayatta genellikle yolumun düştüğü veya bulunmaktan hoşlandığım, merak edip anlamak istediğim mekanları tercih ettim. Bunlar: Büyük Ada Karaköy, Galata, ve Taksim Meydanı.

Gezilerime başlamadan önce gideceğim yer ile ilgili ön araştırmalar yaptım, bunları not aldım ve analiz ederken edindiğim bilgileri göz önünde bulundurdum. Gözlemlerimle bu bilgileri ilişkilendirmeye çalıştım.

Büyük Ada, motorlu araç trafiğinin olmadığı, genellikle eski dönemlerden kalma yazlık binaların olduğu, kendi içine kapanık, turistik bir yerdir.

Karaköy, ulaşım ve ticaretin merkezi haline gelmiş, tarihi ve farklı mimarileri ile şehrin en uğrak noktalarından biri haline gelmiştir.

Galata Meydanı turizme kapılarını açmış, İstanbul’un simgelerinden olan Galata Kulesinin bulunduğu önemli bir meydanımızdır.

Taksim Meydanı’nın ise incelediğim fotoğraflara da dayanarak tarihsel süreçte en çok değişen mekan olduğunu düşünüyorum. İstanbul’un şehir içindeki en büyük boşluklarından olması, ve kozmopolit yapısıyla en önemli meydan olma bayrağını taşıyor.

Gezilerimin sonunda motorlu taşıtlarla ulaşımın Karaköy, Galata, Taksim ve Büyük Ada sıralamasında azalarak bittiğini gördüm.  Bu da Karaköy, Galata ve Taksim’in insan yoğunluğunun çok olup Büyük Ada’nın biraz daha kendi içine kapalı olduğunu gösteriyor.


Karşılaştırmak gerekirse Galata ve Taksim meydanının ikisinin de dairesel kurgulanıp bu dairenin içinde anıtsal, yüksek bir yapı olduğunu gördüm. Meydanda araç trafiğinin olmaması da benzer özelliklerindendi. Ayrılan yönleri ise meydanın boyutları, Galata’da kulenin merkezde değil de meydanın köşesinde yer almasıdır. 

Büyük Ada 

Kabataş’tan bindiğim vapurla Büyük Ada’ya ulaştım. Yaptığım araştırmalarla adanın eski tarihlerde (Bizans zamanı) sürgün yeri olarak kullanıldığını, 1. Dünya Savaşı ve cumhuriyetin ilanına kadar çok yerleşim bulunmadığını, cumhuriyet sonrası dönemde ise devletin ileri gelenleri ve zengin kesimin rağbet ettiği bilgisine ulaştım. Daha çok yazlık olarak kullanıldığından yaz nüfusunun kış nüfusuna göre daha çok olduğunu öğrendim, ki ben de yaptığım gözlemlerle daha çok yazlık evlerin bulunduğunu ve gittiğim dönemde kalabalık olduğunu söyleyebilirim. Adanın en ilginç özelliklerinden biri ise motorlu taşıt kullanılmaması, ada içi ulaşımın bisiklet ve at arabalarıyla sağlanmasıdır.  Harita ve kuş bakışı fotoğraflara dayanarak yerleşimin daha çok kuzey kıyıda olduğunu gördüm. Eski yerleşimler daha çok Rum yapılarından oluşuyor ve hatta adanın en önemli yapıları arasında yer alıyor bu yapılar. Benim ilgimi çeken yapılar, adanın en yüksek tepesindeki Aya Yorgi Kilisesi ,İsa tepesinde aslında otel olarak yapılıp yetimhaneye çevrilen ve en büyük ahşap monoblok yapı olan Rum Yetimhanesi, önce okul olan sonra camiiye çevrilen, Batı etkisinde yapılmış Hamidiye Camii ve ilk bakışta dikkat çekmese de Osmanlı neo-klasik akımının temsili vapur iskelesi odu. 
Aya Yorgi Kilisesi





Adalar Vapur İskelesi 
Adalar Vapur İskelesi 





Karaköy, Galata 

Karaköy önemli noktaları bağlayan, ulaşım açısından gelişmiş bir yer. Limanı bulunduğundan tarihsel süreçte de ticaret açısından gelişmiş olduğunu, Osmanlı döneminde bir finans merkezi olduğunu öğrendim. Şimdi ise daha çok elektronik ve tesisat ürünleri temin edebileceğimiz ticari bir merkez. Çevredeki yapıların bir kısmının tarihi dokusunu oldukça koruyabildiğini bir kısmının ise özensiz gecekondulardan oluştuğunu gördüm. Farklı dinlerin ibadet alanlarının bir arada bulunması ile kozmopolit bir yapısı olduğunu anladım. Yine Osmanlı zamanında bu bölgede Cenevizlilerin surlar inşa ettiklerini Galata kulesinin de bu surların bir parçası olduğunu öğrendim. Gezimin devamında incelediğim Galata meydanına giderken gördüğüm barok stilindeki Camodo merdivenleri bu bölgede ilgimi çeken yapılardan oldu. Galata Meydanı ise turistlerin oldukça ilgisini çeken, çevresinin turistik dükkanlarla kaplandığı bir meydan haline gelmiş. Kulenin yüksekliği ve dokusu çevresindeki binalardan farklı bir görünümde olmasını sağlıyor. Epey sıkışık sokaklar ile gelinen meydan ferah bir boşluk yaratıyor. Meydanın dairesel şeklinden dolayı çevresindeki binaların da dairesel konumlandığını, kulenin meydanın merkezinde değil de köşesinde olduğunu gözlemledim. 

Camodo Merdivenleri 

Taksim Meydanı 

 Gezimin devamında aynı istikamette devam ederek İstiklal Caddesi ve Taksim Meydanı’na ulaştım. Ön araştırmalarla buranın İstanbul’un suyunun taksim edilerek dağıtılan taksim makseminden aldığını, cumhuriyet dönemine kadar da bir meydan bulunmadığını öğrendim. Beyoğlu’nun Osmanlı zamanında rağbet gören bir yer olması ile burada önemli binalar varmış, çoğu cumhuriyet döneminde buranın bir meydana dönüştürülmesi amaçlanırken yıkılmış.  Korunanlar arasında Aya Triada Kilisesi bulunuyor. Taksimin meydan olması Cumhuriyet Anıtı’nın dikilmesiyle olmuştur.  Topçu kışlasının yerine Gezi Parkı’nın yapılması ve 2 yıl önce tamamlanan yayalaştırma projesi ile meydanın araç trafiğine kapatılmasıyla meydan günümüzdeki halini almıştır. Meydan dairesel kurgulanmış olsa da bugün daha büyük bir alana yayılıyor ve yerli, turist birçok insanın buluşma yeri, miting alanı, ayrıca 1 Mayıs, Gezi Parkı protestoları gibi birçok siyasi olayın da yaşandığı bir merkez halini alıyor.
Yayalaştırma projesinden önce meydan 





















 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder